25 Ocak 2015 Pazar

Özlem



Sizin yanınızda büyüyen, hastalığına-sağlığına, ağlamasına-gülmesine, oynadığı oyunlara, ilk kurduğu cümleye şahit olunandır. Altını değiştirdiğiniz, bir bebeğe ilk dokunduğunuz, hayatın mucizesini anlama sebebinizdir yaşınız kaç olursa olsun. Anneniz kızdığında kaçırdığınız, düştüğünde kaldırdığınız, arkadaşlarıyla oynarken pencereden izleyip, hasta olduğunda sabaha kadar bekleyip nefesini kontrol ettiğiniz sorumluluk duygusunu size ilk kazandırandır.

Yaş farkı olanlar için; izdüşümdür. Sizden daha heyecanlı, daha meraklı, daha akıllı, daha zeki, daha yetenekli, daha masum ve daha insandır. Durup durup kendi kendinize gülümseme nedeni ve özlediğinizde göz yaşartandır. Sevilendir, sevdirendir. Sizin O'na olan hayranlığınızı bilmeden, size hayran olandır. Dünya yansa içindeki tek yorganınızdır. Hayatı çekilir yapar.

Attığı adımdan ne düşündüğünü bildiğinizi sandığınız; ama sizi şaşırtabilen tek varlıktır. Kızdığınızdır, Sizden korkandır, son çare olarak size bağırandır, sonra da pişman edendir. Saygısından sizi utandırandır. Can sıkandır ama eğlendirendir. ''Ne ara büyüdü'' diye sorarken kendinize, kendinizi kendisiyle dertleşirken bulduğunuzdur. Sizinle gurur duyan, kendiyle gurur duyulandır. Sizden daha yakışıklı olacağını bilmeden o çocuk yaşında güya çirkinliğine üzülendir. Kardeştir işte, diğer yarınızdır, tek vazgeçilmezinizdir. 

Ne ara ne kadar büyüdüğünü ve değiştiğini takip etmenin hayli zor olduğu, O'na öğretmenin yanı sıra O'ndan öğrenmeye de başlandığı yaşlara gelince aradaki ilişkinin daha keyifli bir hâl aldığıdır. Beraber içmenin, sabahlara kadar sohbet etmenin, gezmenin, hatta öyle boş boş oturmanın bile tadının ayrı olduğu kişidir. 

Yanınızdan gitmek istemeyendir, aç bile kalsa sizi tercih edendir. Bir gün arayıp sormasanız "beni unuttun" diye sızlanandır. İnsanın ciğerini dağlar bazen. Der ki; "Bana bak abi! Eğer bir gün kendine bir şey yapacak olursan, aynısını ben de kendime yaparım haberin olsun!"

Kimi zaman da pirhana gibidir. Önce para isteyen, parayı aldıktan sonra "Biraz da bozuk versene yol için. Bütünü bozdurunca bir anlamı kalmıyor bu verdiğinin." diyen. Borcun olmadığı halde haftada birkaç defa "bana xx lira borcunu ne zaman ödeyeceksin?" diyen, vermeyince de seninle ilgili bildiği sırları annesine anlatmakla tehdit eden.

Zaman zaman çok benzediğinizi düşündüğünüz, zaman zaman hiç alakanızın olmadığını fark ettiğinizdir. Kedi-köpek gibi kavga etseniz bile, benim gibi kaybettiğinizde ''ulan şu çocukla biraz daha zaman geçirsek ne olurdu sanki'' dersiniz. Zamanın, sevdiklerinizin kıymetini bilin.

Ne yaparsanız yapın, yerine kimi koyarsanız koyun; boşluğu asla doldurulmaz. 

Kimi zaman burun sızlattırır, kimi zaman da göz pınarları ile oynar.

26 Ocak 2011. 4 sene geride kaldı. 

Kimi zaman burun sızlatmaya, kimi zaman da göz pınarları ile oynamaya devam ediyorsun.

Huzurlu uyu aslanım.


25 Ocak 2014 Cumartesi

Geride Kalanlar


Biz 2 kardeştik. Annemle babam, ailemize yeni birisinin daha katılacağını söylediğinde ben 11, kardeşim 9 yaşındaydık. Bizi bunu alıştırmaya çalışıyorlar, bir yandan da hazırlıklara başlanıyordu. 2 erkek kardeş olduğumuz için, bizi tanıyan, tanımayan herkes dünyaya gelecek bebeğin kız olması için herkes dualar ediyordu. Sadece ben yeni kardeşimin erkek olmasını istiyordum. Kendimi dünyaya karşı tek hissediyordum bu konuda.

O zamanlar öyle ultrason falan gelişmemiş. Herkes yaptıramıyor. Annemi doğum için hastaneye götürdüler, halâ cinsiyet belli değil. Ama ben nasıl dualar ediyorum kardeşimin erkek olması için. Hastaneden taburcu olup eve geldiklerinde annemin lafını unutmuyorum; ''aylardır erkek diye diye başımızın etini yedin, al götüne sok'' 

Evet, kardeşim erkek olmuştu. Dualarım kabul olmuştu. ''oğlum niye erkek isteyip durdun sen kardeşini?'' diye sorduklarında, ''Başka çocuklar gibi her istediğimizi alıp oynayamıyoruz, giyemiyoruz. Kardeşim büyüyesiye kadar ben de çalışıyor olurum, O'nun her istediğini alacağım, kendi yapamadıklarımı O'nun da yaşamasını istemiyorum'' demiştim koca bir insan gibi.

Bir laf vardır ya, ''elimde büyüdü'' diye. Şükrü'm gerçekten elimde büyüdü. Br abi gibi değil de, bir baba gibi sevdim O'nu. Kendime birşey alacağım zaman, Şükrü'me de alacak param yoksa, hep erteledim. Abi-kardeş ilişkisinden çok, baba-oğul ilişkisi yaşadık. 

Kardeş; canın yarısıdır. Severken aynı anda sövdüğün candan öte kişidir. 

12 yaşınızda eve gelen bebeğin kardeşiniz olduğunu öğrendiğinizde içinizde bir yerde bir şey hissedersiniz, çocuk yaşınıza rağmen farklı olduğunu bildiğiniz bir şey. Bakakalırsınız. Zaman geçip büyürken, içinizdeki o garip duygu da büyür, anlarsınız, sevgidir bu. Hisseder o küçük yaramaz, kimseye gülmediği kadar güler size. Asla bir tek gün bile kıskançlık nedir bilmezsiniz, ağlarsa herkesten önce koşarsınız, gülerse herkesten çok sevinirsiniz, düşerse siz kaldırırsınız, yaralandıysa sizin canınız yanar herkesten çok. 

Barış Manço'nun hal hal şarkısında ''gülüşüne cihan değer'' diye bahsettiği insandır; kardeş. Anne-babadan bile çok sevilen, yüzünün asılmasına dayanılamayandır. Kardeşin varsa asla yalnız değilsindir. Kardeşin yoksa da yalnız değilsindir belki ama varsa, seni bir yerlerde hep düşünen ve seni hisseden bir varlık vardır.

Ortağınızdır bir bakıma, anne-babayı, imkanları, zamanı, sevgiyi paylaşmak zorunda kaldığınız ortak. Yaşınız kaç olursa olsun sizden küçükse bir anda büyürsünüz herkesin gözünde, sen artık ablasın, ya da abi, artık yaramazlık yok, kardeşine örnek olmalısın. Çocukluğunuza da ortaktır bu küçük yaramaz; kudurma hakkınızı bile alır elinizden.

Sonra büyür, bir acayip insan olur gözünüzün önünde, artık çocuk değil, kocaman insan. Üzer sizi, ummadığınız kadar çok. Yalanlar söyler, ''ne olursa olsun anlat'' dediğiniz halde. Kırar, parçalar bazen ama hiç vazgeçemezsiniz O'nu sevmekten, her defasında affetmekten. Küçükken peşinde koştuğunuz yaramaz değildir artık, koca bir danadır, anlamaya çalışırsınız, bir hayatı var artık. 

Yıllar sonra aileye katılan küçük kardeş başka bir şey.. Bir çeşit soğan cücüğü, tekne kazıntısı, tencerenin dibinde kalan puding. ''ya olmasaydı'' dersiniz, içiniz acır, uzaktayken burnunuzun direği sızlar düşününce, ''evlat sevgisi gibi bir şey lan, bu nasıl bir sevgi'' dersiniz, çıkamazsınız işin içinden.

Birçok sırrınızı bilir, yeri gelir bu sırrınızı size karşı koz olarak kullanıp, cüzdanınızı sömürmeye çalışır, küfür ede ede istediğini verirsin. Gün içerisinde telefon açtığında, kontörü gitmesin diye meşgule atıp geri aradığımda ''kontörüm var, bana fakir muamelesi yapma'' diye fırça yediğindir. 

Her zaman iyiliğini istersiniz, anlamaz karşı çıkar size, sevilmediğinizi düşündürtecek davranışlarda bulunur. İşte o zamanlar içiniz sızlar ama bilirsiniz ki doğru olanı istemeyerek de olsa yaptırmışsınızdır, içiniz rahattır. Sonra size nasılsa teşekkür edecektir..

Uzun bir aradan sonra Aralık ayında Juventus maçına gittim stada. Maçtan önce Mecidiyeköy'de Öktem abilerle buluştuk. Kardeşi Gökmen'le o gün tanıştım. Beraber yiyip içiyorlar, tezahüratlar, şakalaşmalar vs. İkisini o halde görünce Şükrü'mle maça gittiğim günler geldi aklıma. ''keşke'' dedim, ''keşke, Şükrü'm de yanımda olsaydı da, biz de böyle olsaydık'' diye iç geçirdim, özlediğimi bir kez daha anladım. 

26 Ocak 2011..
3 sene oldu.
Özledim.
Çok özledim.

19 Mayıs 2013 Pazar

Yine Şampiyonuz Aslan Parçası

Bu sezon da şampiyon olduk. Bu sezon da beraber stada gittik, beraber tv'de maçı izledik. Beraber sigara içip, beraber maç totemi yaptık. 

Galip geldiğimizde sevinirken yanıbaşımda hep sen vardın. Kazanamadığımızda sinirden sigara içmek için sessizce bir köşeye çekildiğimde de..

İnsanların Galatasaray'dan en umutsuz olduğu anlarda bile senin yüzün geldi gözümün önüne ve sana 'sen bari umutsuz olma, şampiyon olacağız ulan, hiç kimse için değilse bile sırf senin için şampiyon olacağız' dedim. 


Biliyor musun, 12 Mayıs 2012'de şampiyon olduğumuzda senin odanın penceresine annem Galatasaray bayrağını bir astı, pir astı. O günden itibaren 1 sene boyunca hiç çıkartmadı. Yağmur yağdı, rüzgar çıktı, güneş açtı vs umursamadan. Seni yaşatmak adına, Galatasaray'la gurur duyduğunu göstermek adına..


13 Mayıs 2012'de olduğu gibi, 19 Mayıs 2013'te de sana Sarı-Kırmızı şampiyonluk çiçekleriyle geldim Aslan Parçası. 

Sana söz veriyorum daha nice şampiyonluklar yaşayacağız ve her seferinde ben senin için de meşale yakıp, Sarı-Kırmızı çiçeklerle geleceğim yanına.

Cennet tribünündeki tüm Galatasaraylılara selam olsun bu şampiyonluk.

19 Mart 2013 Salı

Şanslı(mı)sınız

Adını daha önce duyduğunuz ama düşmanınıza bile konduramadığınız ölümcül bir hastalık kardeşinizin başına geldi mi?

Bırakın hayatı, kendisini bile tanıyamadığı 18 yaşındaki kardeşinize kanser teşhisi koyuldu mu?

O kardeşinizi daha önce adını duyduğunuz ama yolunu bile bilmediğiniz bir hastaneye yatırmak zorunda kaldınız mı?

Bilmediğiniz bir hastanede, bilmediğiniz bir semtte sabahın 04:00'ünde kan aradınız mı hiç?

Kanser olduğunu öğrenen kardeşinizin hayattan beklentisi kalmayıp, tedaviyi reddederek hastaneden kaçmaya çalışırken hastanenin bahçesinde yakaladınız mı hiç?

Kardeşinizin gözlerinin içine bakarak yalanlar söyleyip, yeminler ettiniz mi hiç?

'5 gün ömrü kaldı' diye kardeşinizin odasına tenezzül edip gelmeyen doktorun gırtlağını sıkıp, 5.kattan aşağıya atmaya kalktınız mı hiç?

Kardeşiniz, 'bugüne kadar yaptıkların için çok teşekkür ederim abi' deyip kucağınızda can verdi mi hiç?

Ve daha hayatının baharında olan 18 yaşındaki kardeşinizi kendi ellerinizle toprağa koydunuz mu hiç?

*************************************

Yukarıdaki soruların toplu cevabı sizin için 'hayır' ise, çok şanslısınız. 

Siktir edin banka borçlarınızı, siktir edin cebinizde paranızın olmamasını.

Gidin sarılın kardeşlerinize, annenize, babanıza, ailenize.

Ve Allah'a şükredin, ailenizin sizinle olmasına....

19 Ocak 2013 Cumartesi

.................................

Sen yaşadıklarına isyan edip etmeme arasında gidip gelirken,



Herkes senden gelecek güzel haberleri bekliyordu...





Hiçbir zaman da yılmadın mücadele etmekten...
Ama çok yoruldun bu savaşta...


Şimdi ebedi istirahindesin...


 Okumayı çok sevdiğin Galatasaray Dergisi'ne bu şekilde haber olmasaydın keşke...


Seni unutucağım 1 gün olursa Allah benim belamı versin.


Seni çok özledim ulan.

Çok.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Aslan Parçası'nın yıldönümü...



''ölüm benim doğumgünüm'' derdin hep..
Geldi yine 26 Ocak......

Aslan Parçası'nın aramızdan ayrılışının 2.yılı...
26 Ocak Cumartesi günü sabahtan kabri başında anılacak olup,
öğle namazına müteakip de evde mevlid-i şerif okutulacaktır.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Aslan Parçası ve Ali Sami Yen Stadı


Ali Sami Yen Stadı fotoğraflarını, videolarını inceliyordum bu akşam.. 

En son, kaçınılmaz olarak Ali Sami Yen'deki son maçın ardından statta çekilen görüntüleri izlemeye başladım ve sen geldin aklıma be Aslan Parçası... 

03 Ocak 2011'de doktorun beni hastaneye çağırdığında birşeylerin yolunda gitmediği belliydi.. Akşam 17:00 sularında doktorun odasına girip doktorun karşısına oturduğumda ''kardeşinizin durumu iyi gitmiyor biliyorsunuz'' diyerek lafa başladı.. ''yaptığımız tüm müdahalelere cevap vermiyor ve artık sona geldik'' şeklinde devam ettiğinde içimden birşeyler akıp gitmişti.. ''nasıl yani?'' bile diyemeden öylece doktorun dudaklarının arasından dökülecek kelimeleri beklemeye başlamıştım.. ''en fazla 5 gün.. Bu 5 dakika da olabilir, 5 saat sonra da olabilir, 5 gün sonra da.. Ama 5 günden fazlası yok Şükrü için, bu dakikadan sonra fazla acı çekmeden hayata gözlerini yumması tek temennimiz'' demişti.. 

Dünya başıma yıkılmış vaziyette odadan çıktığımı hatırlıyorum.. Bir de babama telefon açıp kekeleyerek ''baba hemen hastaneye gel'' dediğimi... 

Doğru düzgün ne konuşabiliyor, ne görebiliyordun. Hatta yemek yiyemiyordun, doğru düzgün nefes bile alamıyordun.. Ama daha 18 yaşındaydın ve ölümü sana yakıştıramıyordum.. Kim yakıştırabilirdi ki?

Doktorun verdiği 5 günlük süre içerisinde 2 defa hayata gözlerini yummuştun, hem de her ikisi de benim kucağımda.. Doktor ve hemşirelerin müdahaleleriyle her ikisinde de 10'ar dakika sonra hayata geri döndürülmüştün.. 

6.gün olduğunda, yani 08 Ocak Cumartesi günü elinle bana yarım yamalak işaretlerle yanına çağırdığında birşeyler anlatmaya çalışıyordun. Kağıt, kalem verip ''kendini yorma aslanım, ne söyleyeceksen yaz hadi'' demiştim. Kalemi eline alıp yamuk yumuk bir şekilde ''bugün ayın kaçı?'' yazmıştın kağıda.. ''8 Ocak aslanım, hayırdır niye sordun?'' dediğimde, tekrar kalemi eline alıp ''3 gün sonra Ali Sami Yen'de son maç var ve o gün statta olacağım'' yazmıştın.. ''İyileşirsen neden olmasın aslanım'' diye geçiştirmiştim seni.. 

Haftabaşı olup doktor işbaşı yaptığında odaya geldi durumunu görmeye.. Doktor kontrollerini yaptıktan sonra doktora elinle birşeyler işaret edip yanına çağırdın. Kalemi alıp kağıda; ''yarın Galatasaray maç ben gidecem'' yazdın.. Doktora durumu izah ettiğimde ''böyle birşey imkansız Şükrü, durumun iyi değil, gidemezsin'' dedi doktor ve sen kağıda büyük harflerle ''GİDECEM'' yazdın ve kalemi defteri yere fırlattın sinirli bir şekilde. ''Şükrü yapma böyle, şuan için gitmen senin açından iyi değil, iyileş Aslantepe'ye gideceğiz beraber'' dediğimde doktor araya girip ''kendi rızanızla hastaneden çıktığınıza dair kağıdı imzalarsanız gidebilirsiniz'' dedi.. Beni kendine doğru çekip ''abi ben öleceğim ne Aslantepe'si? kağıdı ben imzalarım, maça götür beni yarın, bari Ali Sami Yen'de öleyim'' diye kulağıma fısıldadın.. 

O an kanım çekilmiş, hiçbirşey diyememiş, ''yapma böyle aslanım'' dercesine gözlerine bakıyordum.. Doktor beni odanın dışına çağırdı, ''bakın kardeşinizin durumu kritik, burdan çıktığınız an daha stada varamadan yolda ölür, sakın Şükrü'nün isteğini yerine getirmeyin'' dediğinde ''öyle birşey yapmayız merak etmeyin'' diyebilmiştim..

İsteğini yerine getirmeyeceğimizi anladığın o dakikadan itibaren sorularıma cevap vermemeye, tuvalete gideceğin zaman koluna girmeme izin vermemeye başladın. Küsmüştün bana.. Ve bu küskünlüğün 3 gün devam etti bana karşı..

Ertesi gün maç vardı ve sen gün boyunca ağlıyordun.. Gözlerinin görme yetisini %90 kaybettiğin için akşam maç saati geldiğinde tv'yi açıp sesi sonuna kadar açtım senin rahatlıkla duyabilmen için.. ''bu akşam maça gidemedik ama tv'den takip edelim hadi aslanım'' dediğimde hıçkırarak ağlamaya başladın.. 

2 gün sonra benimle konuşmaya başladığında ''abi beni niye götürmedin maça?'' diye fısıldadın, ''oğlum seni burdan çıkartsam daha stada varamadan ölebilirdin, bu sezonu siktir et, sen tedavine odaklan, seneye Aslantepe'ye 2 tane kombine alacağım, hem bak göreceksin sana söz veriyorum seneye şampiyon olacağız, seninle meşaleler yakacağız, beraber daha nice maçlara gideceğiz'' dediğimde ''abi kandırma kendini, ben öleceğim, yeni stadımızı göremeyeceğim, seneye şampiyon olursak benim yerime de meşale yak'' diye fısıldamış, içimden birşeylerin çekilmesine vesile olmuştun..

13 gün sonra, 26 Ocak 2011 sabahı seni cennete uğurladık.. Dediğin gibi olmuş, Aslantepe'yi görememiştin..

İnsanlar Ali Sami Yen Stadı'nı yad ettikçe, ben seni de yad ediyorum Aslan Parçası..

Seni de, Ali Sami Yen Stadı'nı da anılarda yaşatıyorum artık.. 

Tıpkı eskiden Ali Sami Yen'e gittiğimiz gibi, Aslantepe'ye de gittikçe seninle beraber gidiyorum..